Cumartesi, Kasım 16, 2013

BAZEN.

Bazen bazenlerle kavga ediyoruz. Kafamdaki bir bazen içimdeki diğer bazene saçma sapan kafa tutuyor. Bazen hayatım ne olacak diye merak ediyorum. O zaman diğer bir bazen bana tüm bu kaygıların gereksiz olduğunu hatırlatıyor. Bazen elimde bir kahve pencere kenarında dışarı bakarak bu şarkıyı dinliyorum. Bazen yorgun oluyorum. Bazen hiç ummadığım bir anda içimde kaynağını bilemediğim bir enerji buluyorum. Öyle ve nedensiz...

Sonra kafamı kaldırıp bazen gökyüzüne bakıyorum. Bazen de etrafımda dinlediğim her bir söz kulaklarıma anlamsız geliyor. Bazen aldığım her nefes bir hediye gibi bazense yüzümde buruk bir gülümseme bazen de alaycı...

Bazen ben susuyorum. Bazense bazen işte. Bazenlerle dans ediyoruz.

Bazen ben bunun gibi dünyanın en manasız yazısını yazıyorum.

Bazen yaşadığımız her şeyde bir mana aramanın dünyanın en hastalıklı alışkanlığı olduğunu düşünüyorum.

Bazen Vinicio Capossela'yı karşıma alıp birer kadeh kırmızı şarap içelim diyorum. Demek istiyorum ki "Abicim ne güzel söylüyorsun sen bu şarkıları!" Neyse ki hala hayatta.

Bir de takip edenler bilir, Lacrimosa için Mozart'a teşekkür etmek isterdim. Ne yazık ki artık hayatta değil.

Şimdi güzel bir şarkı bulmak istiyorum, aa günün menüsünü söyleyemedim size.

Öyleyse şimdi günün menüsü dün yiyemediğim o balık ve dün yiyemediğim o helva olsun.

Yanına ne içeceğinizi siz bilirsiniz, masa altından...

Bazen kanıma dokunuyor. Bu hayatta, bu gökyüzünün altında, bu yer kürenin üzerinde olan biten her şey kanıma dokunuyor. Ama ne yazık ki bazen... Çünkü bazen kendi hayatım o kadar içine alıyor ki beni bazen yutulduğumu hissediyorum. Bazen değil bu sefer. Her zaman herkesin sadece kendi hayatını, kendi yaşadıklarını ve hissettiklerini sadece bilebiliyor olması yüzünden. Uzağımızda olan şeyler bize fazla dokunamıyor. Ama bazen dokunamayan her şey benim çok kanıma dokunuyor.

Ben küçükken bir sürü Türk filmi izlerdim. Yine bazen değil her zaman o nedenle dinlediğim her Türk filmi müziği beni mutlu eder. Size bir tane açayım da kulaklarınızın pası silinsin:


Nasıl hoşunuza gitti değil mi? Ya da gitmedi, çok da umrumda değil. Bazen ne düşündüğünüz hiç umrumda olmuyor. Bazen ne düşündüğünüz gerçekten içimi sıkıyor. Nur içinde yat Esin Engin.

Zaman çabuk geçiyor, zaman bir dur. Zaman bana yapmak istediklerimi yapabilmek için biraz zaman tanı.


 Düşünsenize yıl 1969, Nada 16 yaşında, Sanremo'da bunu söylüyor. Ve de üçüncü oluyor. Zaman bu kadar çabuk geçme. Lütfen.